kitap yorumlarım

Meleklerin Kanı || Nalini Singh (Lonca Avcısı #1) Kitap Yorumu

12:18

 KÜNYE 
Kitabın adı: Meleklerin Kanı
Yazar: Nalini Singh
Sayfa sayısı: 400
Yayınevi: Yabancı Yayınları

ARKA KAPAK

Tehlikeli bir yakışıklılığa sahip olan New York Başmeleği Raphael, vampir avcısı Elena Deveraux'ya bir iş teklif etmişti. Ancak Elena'nın bu sefer peşine düşmesi gereken yolunu şaşıran bir vampir değil, çok daha tehlikeli, çok daha deli bir avdı.

Avının peşinde Elena bir yandan hızla tutkunun eşiğine sürüklenirken, bir yandan da hayatı için mücadele ediyordu ve hayatını kurtarsa bile Raphael'in baştan çıkaran dokunuşlarına yenik düşmesi kaçınılmazdı. Çünkü başmeleklerin oyunu söz konusu olduğunda ölümlülerin hiç şansı yoktu...



Yorum

Vampir veya melek temalı kitaplardan hepimiz illa ki okumuşuzdur. Meleklerin Kanı'nda işler biraz daha farklı, hem vampirleri hem de melekleri konu alıyor. İkisinin bir harmanı gibi. Yazarın tek kurguda iki kavramı birbiriyle ilişkilendirerek işlemesini sevdim. Kendi türü içinde bir özgünlüğe sahip.

Elena kendi ayakları üzerinde duran, güçlü bir karakter. Kendi kendine yetmesini biliyor, on yıldır tek başına yaşıyor ve hayatını idare edebiliyor. Geçimini vampir avcılığı yaparak sağlıyor ve bu işte de oldukça başarılı. Çünkü büyük bir çoğunluğun sahip olduğu doğal bir yeteneğe sahip: Vampirlerin kokularını alabiliyor. Bu da onun için büyük bir avantaj, avının izini sürmesini oldukça kolaylaştırıyor.

Bir gece yine yoldan çıkmış bir vampiri avlayıp, sahibine teslim ettikten sonra yeni bir iş teklifi alıyor. İşi reddetme gibi bir lüksü yok, reddedemez. Çünkü bu sefer avlanmasını isteyen kişi bir başmelek.

Mecburen başmelek Raphael ile görüşmeye gidiyor. Ama meleğin kendisinden istediği görev neredeyse imkânsız. Elena'nın daha önce karşılaşmadığı türden bir olay ve çenesini kapalı tutması gerekiyor. Bu görev hakkında kimseye tek kelime edemez. Çünkü eğer birisi öğrenirse, öğrenen kişiyle beraber kişinin tüm ailesi öldürülecektir.

Dolayısıyla Elena, en iyi arkadaşına, kardeşi gibi gördüğü insana bile dertlerini açamıyor ve aldığı bu işin bütün yükünü tek başına sırtlanmak zorunda kalıyor.

Elena gerçekten güçlü bir karakter, kendini ne zaman dizginleyeceğini ve kendi sınırlarını iyi bilen bir kişilik. Duruşu sağlam. Tıpkı Raphael gibi. İkisi de kendisinden ödün vermiyorlar, kitap boyunca kişiliklerini koruyorlar ve sevdiğim kısımlardan birisi buydu. Karakterler sağlam seçilmiş.

Başarılı bir roman ve kurgu olmasına rağmen, ben çok fazla sevemedim. Pek bana hitap eden bir kitap değildi. İlk yüz sayfa kadarlık bir kısımda fazlasıyla sıkıldım. Olayın içine tam anlamıyla giriş yapılmadığı için pek fazla sarmadı.

Bir de beni rahatsız eden bazı noktalar vardı. Cinsellikle alakalı çok fazla gereksiz şey vardı. Yetişkin içerik okumayan biri değilim, okuyorum. Bu kitapta o tarz bir sahne bir ya da iki tane vardı ama rahatsız olduğum kısım orası değildi.

Karakter düşüncelerinde, diyaloglarında sürekli cinsel bir gönderme söz konusuydu. Yazar sanki "Acaba bu diyalogdaki hangi kelimeyi evirip çevirsem de cinselliğe bağlasam?" diye çok düşünmüş belli ki. İnsanın gözüne soka soka değil de sürekli bir ima yoluyla bahsediyordu. Alttan alttan mesaj verir gibi.

Onun dışında kitapta en sevdiğim yerler son otuz sayfalık kısımdı. Cidden o sonu o kadar beğenmiş olmasaydım kitabı okuduğum için pişman olabilirdim. Ama finali gerçekten güzeldi.

Raphael'i büyün kitap boyunca fazla seçmiş değildim. Karaktere gıcık oluyor değildim ama fangirl çığlıkları atacak kadar da benimsememiştim. Yazar bana kitabı hissettiremedi, kitabı yaşayamadım açıkçası ve neredeyse on gün kadar bir sürede bitirdim, tabiri caizse elimde süründü.

Yine de az önce söylediğim gibi, son otuz sayfa içerisinde Raphael'i o kadar sevdim ki ben bile hayrete düştüm. Adamın samimiyeti elle tutulur cinstendi. Duygularının yoğunluğu, Elena'ya karşı hassasiyeti çok güzel işlenmişti.






Benzeri Yazılar

0 yorum